Müzik nedir?
Göremiyoruz, dokunamıyoruz. Bu açıdan diğer sanat dallarından ayrı bir yere kavuşur. Etrafımızı ve ruhumuzu sarar, hayatımıza renk katar. Müzikten bahsediyoruz. Bu yazımızdaki konumuz müziğin doğuşu, gelişimi ve günümüz zamanında kapladığı yer.
İlk insanın eline aldığı bir taşı başka bir taşa vurarak çıkardığı seslerden bu yana uzun zaman geçti. İnsanoğlu, ilk üflemeli çalgısını sazlıklardan, ilk vurmalı çalgısını da hayvan derisinden yaptı. Yaylı ve tuşlu çalgılara uzanan milyonlarca yıllık bir serüven sonucunda müzik öyle bir noktaya ulaştı ki artık kimi müzikleri anlamak için derin bir müzik bilgisi, kimi müzikleri dinlemek için ise sağlam kulak gerekmekte. Müzik, insanoğlunun tarihi ile birlikte gelişti ve değişti.
Müziğin doğuşu ne zaman ve nasıl oldu?
Taşları veya kemikleri birbirine vurarak ses çıkartan insanoğlu, ilk çalgısını rüzgârda çeşitli sesler çıkartan sazlıkları gözlemleyerek yaptı. Kamışları kesip üzerine delikler açarak ilk melodileri üfledi. Ardından ritim ve armoni birleşti. Böylece müziğin icadı milattan önce 82 bin ilâ 43 bin yıllar arasında oldu. Müzik ve ritmin ilk icat edildiği zamanlarda dini ritüeller için kullanıldığı bilinmektedir. Yunan mitolojisinde Zeus’un ilham meleklerinin olduğu, isimlerinin muse olduğu ve ika (dil) ekiyle birlikte zamanla müzik olarak değiştiği rivayet edilmektedir. Afrika’da kabilelerin, Orta Asya’da şamanların ritim ile dini ritüeller düzenledikleri bilinmektedir.
İlk müzik çalgılarının Mısır, Orta Doğu ve Anadolu’dan çıkıp batıya gittiğine dair bilimsel kanıtlar var. İspanyolların en bilinen enstrümanı olan gitarın ilk örneklerine Hititler’de rastlanıyor. Yine kökeni Orta Asya’ya dayandırılan sazın da, Hititler döneminde kullanıldığını biliyoruz. Sümerler ve Hititler dünya kültürüne önemli katkılar yaparken müzik sanatının da kapılarını açmışlardır. İlk örneklerine Anadolu’da rastlanan saz, bugün de tüm dünyaya Türkiye’den yayılıyor.
Müziğin günümüzdeki haline yakınlaşması ne zaman oldu?
Avrupa’da, müziğin meslek olarak tanınması orta çağa denk geliyor. Daha önce kilisenin yasaklamasından dolayı kullanılamıyordu. Skolastik düşüncenin yıkılması ile birlikte serbest hale gelen müzik, kişilerin müzisyenliği meslek edinmesi, toplumda davet ve düğünlerde kullanılmaya başlanmasıyla hızla yayıldı. Anadolu’da da durum çok farklı değil. 16. Yüzyılda kahvenin, Osmanlı topraklarına girmesiyle kahvehaneler çoğalmış ve buralarda toplanan halk arasında eğlence hayatı ve müzik yaygınlaşmıştır. Müziğin kitlelere yayılması ile Avrupa’da müziğin ilk temsilcileri Beethoven, Brahms, Mozart, Anadolu’da ise Itri, Dede Efendi ve Hacı Arif Bey olmuştur. Osmanlı Devleti’nde müziğin önemi, mehter takımlarının kurulup savaşlarda kullanılması ile daha iyi anlaşılmaktadır.